|
|
(©) Coppyright By Umm Yunus At-Turkiyah |
|
|
|
|
|
|
|
Basörtusu ve Ahlak |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İSLÂM'DA BAŞÖRTÜSÜ ve AHLÂK İLMİHALİ
(Önemlidir, Okunmalıdır)
ALLAH Râsulü (s.a.v) Buyurdu: "Duymuyormusunuz Sade Giyinmek İmandandır."
ESSELAMU ALEYKÜM Değerli Dostlarım;
Kardeşlerim belkide bu konuyu sizinle bir kaç kez paylaşmış olabilirim ancak paylaşımların yetersiz olduğu kanısıyla. Bukezde daha aydınlatıcı bir biçimde KADININ KAPANMASI konumunu ele almayı uygun gördüm...
Sizlerde taktir edersiniz ki, İSLAM dinini tam anlamıyla yaşamak gittikçe zorlaşmaktadır. İSLAM adına kim ne yapıyorsa kendine yapıyordur diyemediğimiz gibi bunun teşkil ettiği sonuçlarıda ayan beyan olarak ortada görmekteyiz...Toplumumuz git gide manevi değerlerini bir çırpıda silmekte kaybetmektedir.
Arkadan gelecek olan nesil İSLAMı tam manasıyla tanıyamamış tanıyamadığı gibide ALLAH muhafaza türlü sapkınlıklara sebebiyet vermiş olabiliriz. Hem temkinli hemde örnek bir yaşamı onlara bahşetmek için ALLAH'ın emir vede Râsulüne itaatte kusurda etsik etmemeliyiz. Şüphe yokki emirlere vede itaatlere uyanlara Ahirette müjde verilmemesin.
Her zaman için diğer insanoğullarının inançları gereği Müslüman olan kadınların onlardan ayrılmış bir farkları şüphesizki ortadadır. Bunun için hem açık seçik ayetler hemde hadisler vardır.
Toplumu toplum yapan Kadınlardır ilkesiyle yola çıkarsak kadını da kadın yapan iffetli olmasıdır. İffetli kadın ALLAHtan korkar emirlerine uyar yasaklarını kendine düşman olarak görendir...Kadın maneviyatına sahip çıktıkça toplum bozulma yolunda ilerlemez.
Nesil doğrusunu mu yapıyor acaba? sorusunu kendimize kaç kere sormuşuzdur...Dini duygularımızı bizlere kimler kaybettiriyor... Bize kötüyü hoş gösteren sadece nefsimizmidir? Dinimizin emrettiği giyimi kuşamı hayatında iyi yansıttığına inanmıyormusun? Dinin neresindesin bunun bilincindemisin? ALLAH'ın emrine yüz çevirdiğinde Başına neler geleceğinide bilirmisin?
Kadın İSLAMın en Kutsal emanetlerinden belirtilerinden biridir.Şüphesizki ALLAH Râsullü "Cennet annelerin ayakları altındadır."sözüyle bunu bize bildirmektedir. İSLAM kadınların dayanışmasıyla ALLAH'a olan itaatiyle yayılmaktadır. Ailenin huzuruda kadının takvadaki samimiyetine bakmaktadır. Çünkü toplum fertlerini yetiştiren ALLAH'a dua etmesini öğreten. ona zikirin nasıl yapıldığını öğreten ALLAHın varlığını ve birliğini bildirmek Anneye yüklenmiş bir görevdir.
Aile yapısında asil zadeler, Mücahitler annelerin elinden geçer... Anneler Sulatnı Takvada tek vede öncü olan kadın Amine Hatun bunun en birinci örneğiydi belkide... O mümine kadınlara örnek bir kadın, örnek bir anne genç kızlara örnek bir kızlık dönemleri geçirmiş Ailenin anneye babaya itaatin nasıl olduğunu öğretmiştir... Öyleki ALLAH Râsulü babası Abdullahı düşündüğünde Annesi Amine zişana ağlardı... Peki biz müslümanlar; Bu kadar değerli olan bu örnek hayatlar hakkında ne kadar çok bilgiye sahibiz.?
onarı ne kadar çok tanıdık tanıttık bunun farkındamıyız??
Toplumda genç bayan arkadaşlarımız özelliklede bu sorumluluğu üstlenemeyecek kadar... az değerlere sahip olduklarını bildirmekteler görüntüleriyle. İSLAM kapalılığı emretmiştir ki Müslüman kadın iffetini korusun ALLAH'tan korksun diye ancak bu durum bizlerde çok farklı, Başörtüsüne bir bez parçası olarak bakan onları şekilden şekile sokarak en göz alıcılarını kullanarak adeta ben burdayım demekteler.. Mümine kadın dışardaki tehlikelere sapkınlıklara karşı kendini korumak için kapandığını bilmediği içindir ki. Başörtüsünü en can alıcı renklerde seçip üzerine sokak kıyafeti almadan çıkabilecek Hatta başörtüsü renginde yüzünü bin bir çeşit boyalarla boyayarak doğal güzelliğini ALLAH'ın nurunu silebilecek kadar cahil olmakta.. Başında başörtüsü üzerinde dar bir badi ile gayet rahat dolaşmakla. Pelkide onları öyle gördüğümde
zamanla ben utanmakta kızarıp bozarmaktayım.. Ancak okadar alışılmış bir duruma gelmişki bunu yapanlar gayet rahat davranmakta...Bu tarz giyimlerin yanlış olduğunu eğitimin Anneden başlamış olduğunu tekrar vurgulamak isterim..
İSLÂM Dininde Kadının Giyim ve Kuşamı Nasıl Olmalıdır?
Cihan denen bu kürede erkeğin yeri ayrı, kadının yeri ayrıdır. Erkek kadının yerine, kadında erkeğin yerine geçtimi dünyanın âhengi bozulur. Yine kadının ve erkeğin giyeceği de ayrıdır. Bir erkeğin çarşafa bürünmesi nasıl uygun değilse, kadınında erkek elbisesi giymesi hoş olmaz "Be"n giydim de ne oldu!" demek, şeytanı sevindirir.
Saâdet devrinde kadınların giydiği elbiseler:
1- Himar: Başörtüsü
2- Dır'ı: Entari
3- Cilbab: Rida.
4- İzar: Etek
5- Silval: Şalvar
6- Mırt: Dış giyisi
"Ey Nebi! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına de ki, Cilbablarını üzerlerine iyice örtsünler."
Aziz ve Celil olan ALLAH nur suresi 31. ayette "başörtülerini yakalarının üzerine vursunalar" Buyurmaktadır. İsmet ve iffet sadefi Hazreti Aişe (r.a) demişlerdir ki;
"Ben iman hususunda Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur süresi; "Vel yedr**** bilhumürihinne alâ cüyübihinne. Ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar" ayeti nazil olduğu zaman erkekler bu ilahi emri tebliğ için hanımlarının yanına giderler.
Erkekler, hanımına kızına, kızkardeşlerine ve bütün yakınlarına bu emri tebliğ ediyordu. (O lâhza) kadınların hepsi tastik edip,başörtüsü ile başlarını örtüp Râsul-i Ekrem'in arkasında sabah namazını kılmaya geldiler namazı kıldıktan sonraevlerine dönüp gittiler. Karanlıkta onları hiç tanıyan olmazdı.
Demek ki, başörtüsünün boyun ve göğsü örtecek kadar büyük olması gerekiyor. Herkesin kendi hevesine göre örtünmesi değil, ALLAH'ın emrince örtülere bürünmesi lazımdır. Bugün öyle örtünen kadınlar varki, cahiliyye kadınlarının sanki zamanımızdaki temsilcileridir. Başörtülerini sadece kafalarının üzerine bağlayıp, kulaklarını, gerdanlıklarını, boyunlarını ve göğüslerini açık bırakırlar. Elbet bu tesettür Kur'an-ı Kerim'in tarifine ve ALLAH Teâlâ'nın emrine uymaz.
Elbisenin Kendisi Süs ve Zinet Olmamalı mı?
Tesettürü emreden âyette kadınların yabancılara zinnetlerini göstermemeleri şartı vardır. Bugün öyle elbiseler icat edilmiştir ki, onun kendisi süs olmaktadır.Gözleri kamaştıran kürkler, mantolar, renk renk başörtüler dikkati daha çok çekmektedirler...
ALLAH Azze ve celle " Vakar ile evlerinizde oturun, önceki cahiliyet kadınıları gibi açılıp saçılmayın, süslerinizi dışa vurmayın." buyurmuştur.(Ahzap suresi 33 ayet)
Gayr-i Müslümlerin Özel Elbiselerini Giyinmeyin
Efendimiz (s.a.v) "Men teşebbehe bikavmin fehüve mihüm" Kim bir kavme benzerse onlardandır. buyurmuştur. (Tergit ve Terhib)
Giyinen Elbise Şehret Verici Olmamalı;
Kadının giydiği elbise parmakla gösterilecek şekilde şehret verici elbise olmayacaktır. Herkesin dikkatini çeken ve gözleri kamaştıran, şöhrete ulaşan giysiler makbul değildir.
Yine bu mevzuda varlığın sebebi olan Cenab-ı Peygamber şöyle buyurmuştur.
"-Her kim dünyada şöhretli elbise giyerse, ALLAH kıyamet günü ona aşağılık elbisesi giydirir. sonra onu ateşten alevlendirir." (ibn-i Mace 2/278)
"-Kim, gösteriş için bir elbise giyinirse onu çıkarıp bırakıncaya kada ALLAH ona gazap eder." (Terğib ve Terhi 4/332)
------------------------------------------------------------------------------------
Kadının Peruk Kullanması, Saçını Kesmesi ve Boyaması Helal midir?
Cenab-ı Hak her insanı ayrı bir güzellikte yaratmıştır. Birlik mührünün açıkça okunduğu insan simasındaki güzellik, fıtri ve tabii olanıdır. Bunu muhafaza etmek, sahip olduğu özellik ve güzelliklere şükredip, ALLAH'ın ihsan ettiği kadarına razı olmak kulluğun bir işaretidir.
Bunun için hayati ve zaruri bir maslahat yoksa, vücutta bulunan mevcut durumu değiştirme yoluna gitmemek lazımdır. Bir zaruret yokken insan bedeni üzerinde yapılan değişiklikleri şiddetle yasaklayan Peygamberimiz (a.s.m.), "başına ilave saç takana, cildine dövme yapana ve yaptırana, güzelleştirmek maksadıyla dişini inceltip seyrekleştirene, kaş ve kirpiklerini yolan kadınlara," ALLAH'ın yarattıklarını değiştirdikleri için ilahi rahmetten uzak kalmış olacaklarını bildirmiş Ve ikazda bulunmuştur.(1)
Fıkıh alimleri bu hadisten hareket ederek yüzünde sakal ve bıyık biten kadının onları gidermesinin caiz olacağını; ancak kaşları inceltmenin, tabii şeklinden çıkarmanın, kirpikleri düzeltmenin veya takma kirpik kullanmanın caiz olmadığını belirtirler. Çünkü diş, kaş ve kirpik birer aza mesabesindedir. Aslında olmayıp sonradan biten yüzdeki kıllar ise bu sınıfa girmediğinden, kadının bunları gidermesinde bir mahzur görülmemektedir.
Aynı şekilde insan saçından yapılmış olan peruk takmak da sünnette yasaklanan şeyler arasında bulunmaktadır. Ancak kadınların hayvan tüy ve kılından, bitkiden veya suni malzemelerden bir şey eklemelerinin, bunlardan yapılmış peruğu kullanmanın caiz olabileceği kaynaklarda belirtilir.(2)
Fakat, kadının başına taktığı bu çeşit şeyleri ancak kocası ve kendisine nikahı düşmeyen yakın erkek akrabaları yanında takabilir. Onun dışında yabancıların içinde hangi maddeden yapılmış olursa olsun peruk kullanması caiz olmaz.
Kadının saçını kesip kesmeyeceği hususunda da, yapılan işin ve taşınan niyetin mahiyetine göre hüküm farklılık arz eder. Saç kadının süsü ve tabii ziynetidir. Kadını erkekten ayıran mühim bir unsurdur. Bu itibarla kadın saçıyla bir bütünlük meydana getirir. Bundan dolayı saçını mazeretsiz olarak kesip kısaltan kadın erkeğe benzemiş olur. Nitekim, gerek kılık kıyafeti, gerekse tavır, hareket ve yaşayışıyla erkeğe benzeyen kadınları veya kadına benzemek için özenen erkekleri Peygamber Efendimiz (a.s.m.) iyi karşılamamış, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
"ALLAH, kadınlardan erkeğe benzemeye özenenleri ve erkeklerden de kadınlara benzemeye çalışanları rahmetinden uzak kılsın." (5)
Ancak bir özürden veya hastalıktan dolayı saçını kesen ve kısaltanın durumu elbette ki değişiktir. Bakımında, kurutmasında zorluk çeker, erkeğe benzeme gibi bir niyet taşımazsa, kadının kulak yumuşağına kadar saçını kısaltmasında bir mahzur yoktur.(4)
Zaten tesettür icabı, kadının saçını kocasından, baba ve kardeşi gibi yakın akrabalarından başkası görmemektedir. Böylece başkalarına saçını göstermekten doğan mahzur da ortadan kalkmış olur. Saç ve sakal boyamasına gelince; şimdi olduğu gibi, Peygamberimizin zamanında Yahudi ve Hıristiyan ihtiyarları beyazlaşan saç ve sakallarını boyamazlardı. Bunu hoş karşılamayan Peygamber Efendimiz, "Şüphesiz, Yahudi ve Hıristiyanlar saç boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz" buyurmuştur.(5)
Saç ve sakalı boyamanın sünnet olan şekli, kına ve kırmızı siyah karışımı (çivit otu gibi) nebati boyalarla boyamaktır. Peygamberimizin bu husustaki sözleri emir değil, teşvik ve tavsiye şeklinde telakki edilmişti. Pek çok İSLAM ulemasına göre saçı siyaha boyamak mekruh görülmüştür.(6) Bu meselede kadınlar için bir sınırlama yoktur. Onlara her türlü süslenme meşrudur.
1. Nesei, Zinet: 22,73; Müslim, Libas: 119-120;
2. el-Feteva'l-Hindiyye, 5: 358.
3. Ebû Davud, Libas: 31.
4. el-Feteva'l-Hindiyye, 5: 358.
5. Müslim, Libas: 80.
6. Ayni. Umdetü'l-Kari, 22: 50-51.
Çarşaf Giyinme
Müslüman kadınların tesettür maksadıyla giydikleri kolsuz, bol ve geniş üst örtünün adı. Buna "car" da denilirdi. Eskiden müslüman kadınlar ferâce giyerlerken, Hicaz ve diğer Ortadoğu bölgelerine giden ailelerin Arap kadınlarının giydikleri "torba", "dolma" diye adlandırılan çarşafları Tanzimat'tan sonra İstanbul'a getirmeleri bu örtünün İstanbul'da ve taşrada da yaygınlaşmasına neden olmuştur. Eskiden Suriye'de, hristiyan ve yahudi kadınları; Rumeli'nin bazı yerlerinde de hristiyan kadınları sokağa çıkarlarken çarşaf giyerlerdi.
Çarşaf, Farsça çarşeb'den bozmadır. Çarşeb'in aslı da gece örtüsü anlamına gelen çarşeb'dir. Yatak ve yorganda kullanılan bez örtünün adı da buradan gelir. Çarşaf, ilk kullanıldığı dönemlerde şimdiki yatak çarşafları gibi tek bir parçadan ibaretti. Önden kavuşturulup ayaklardan bele kadar bükülerek sağdan sola, soldan sağa beldeki kemerin arasına sokulur, arkadan ortanın üst kenarı ile peçenin üstüne gelmek üzere baş örtülür, şakaklardan iğnelenir, aynı kenarın baştan aşağı sarkan iki ucu üstüste kapanıp içinden tutulurdu. İstanbullular ilk zamanlarda siyah kıl peçe yerine yüzlerine dallı yemeni örterlerdi. Çarşaflar; ipekli yünlü kumaşlardan yapıldığı gibi muhtelif renkleri vardı. Fakat en çok kullanılan renk siyah idi. Kıyafetlerde yapılan değişiklik ve inkılâplardan sonra Türkiye'de çarşafın giyilmesi yasaklanmış olmasına rağmen, bazı müslüman kadınlar bu tesettür biçimini korumuş ve günümüze kadar giyilmesini sağlamışlardır.
İslâm'da tesettür yani kadının vücudunu örtmesi kesin nass ile sabittir. Bu örtü nasıl olursa olsun önemli olan vücut hatlarını göstermeyecek şekilde bol dikilmiş kalın bir kumaştan olmasıdır. Abâye, ferâce, harmani vb. bol dikimli dış kıyafetler de müslüman kadınların giyebileceği kıyafetlerdir. Çarşaf da bu kıyafetlerden biridir. Önemli olan, müslüman kadınların özgürlüklerini simgeleyen ve onları yabancı erkeklerin bakışlarından koruyan ve İslâm'ın razı olduğu bol bir kıyafet ile örtünmektir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
GENÇ KIZIN ÇEYİZİ
Gelin eşyası. Çeyiz kelimesi Arapça cihazdan gelmiştir. Çehiz yerine çeyiz şeklinde kullanımı yaygındır. Evlenecek kız çocukları için hazırlanan her türlü şahsî eşya veya ev eşyası. Gelinin baba evinden kocasına giderken beraberinde götürdüğü elbise ve eşya takımları. Ana veya baba tarafından örf ve âdete göre, evlenecek kız çocuklarına evin döşenmesi için menkul eşya.
Çeyiz hemen hemen bütün ilkel kavimlerde, Yunanlılarda ve Doğu ülkelerinde kocanın evlenecek genç kızın babasına, ödediği bedeldir. Zamanla törede bazı değişiklikler olmuş, kimi toplumlarda bedeli erkek değil de kadın, daha doğrusu gelinin babası ödemeye başlamıştır. Çeyiz konusu toplumların sosyal ve ekonomik durumlarına göre çeşitli şekiller almıştır.
Eski Türklerde çeyize "kalım" adı verilir. Kalım, kız ailesine verilen ve miktarı ailelerin malî durumuna göre değişen muayyen miktar eşya veya muayyen miktar hayvandan ibarettir. Kalım, zengin ailelerde yüz at veya iki yüz koyuna kadar çıkar. Asgarisi için bir sınır yoktur. İslâm'da da evlenecek kıza ana-baba veya koca tarafından çeyiz hazırlanması, aile hukukunun gereklerindendir. İslâm'a göre çeyiz adı altında yapılan eşya, kadının hakkı ve malıdır. Bu eşya ister kızın ana-babası tarafından, isterse mehir karşılığı olarak koca tarafından yapılsın hüküm değişmez. Bu yüzden kocanın, kadına ait çeyiz-eşyasından yararlanması, hanımının iznine bağlıdır. Babanın büluğ çağına gelmemiş kızı için hazırladığı çeyiz eşyası, teslim edilmemiş olsa bile, kızın malı sayılır. Büluğ çağına girdikten sonra hazırlananlar ise, kıza teslim edilmedikçe, onun malı sayılmaz.
Çeyiz hazırlamada israfa kaçmamalıdır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyurulur:
"Malını israf ile saçıp savurma. Çünkü malını saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuştur. Şeytan ise Rabbine çok nankördür" (el-İsra, 17/26-27)
"Yiyin için israf etmeyin. Çünkü ALLAH israf edenleri sevmez" (el-Araf 7/31)
Günümüzde bir çok müslüman aileler kız çocukları için daha küçük yaşta büyük masraflarla çeyiz hazırlamaya başlamakta, bu konuda israf ve ifrata düşmektedir. Çoğu zaman yapılan eşyayı kullanmak veya giymek için bir ömür kâfi gelmez. Bunların çoğu sandıklarda yıllar geçtikçe ya demode olur, ya da haşerata yem. Bu yüzden İslâm dini her konuda olduğu gibi bu konuda da orta yolu tavsiye eder, gerçek ve zarurî ihtiyaçları esas alır.
Burada Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kızı Hz. Fâtıma için hazırlanan çeyizi örnek olarak veriyoruz. Hz. Peygamber, kızı Fâtıma'nın düğününde Hz. Ebû Bekr'i çağırarak şöyle demiştir. "Ey Ebû Bekir şu parayı a! çarşıya giderek Fatıma ya gerekli çeyiz eşyasını al. Sana yardımcı olması için Selman-ı Farisî ve Bilal-i Habeşî yi de beraberinde götür." Hz. Peygamber ona, Hz. Ali'nin mehir olarak verdiği 400 dirhem gümüş paradan 63 dirhemini vermişti. Çarşıdan alınan çeyiz eşyası şunlardır: 3 adet minder, 1 adet seccade,1 adet içi hurma lifiyle dolu yüz yastığı, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu,1 adet su testisi,1 adet meşin su bardağı,1 adet elek,1 adet havlu,1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim,1 adet divan, 2 adet Yemen işi alaca elbise,1 adet kadife yorgan. (Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslâmiyet, Medine Devri, II, 216) İslâm'a göre kadın, kendisine verilen mehirle veya şahsî malıyla çeyiz yapmaya zorlanamaz. Kadının babası da kendi malından çeyiz yapmak zorunda değildir. Kadının koca evine hiç çeyizsiz veya kocanın verdiği mehre uygun olmayan az bir çeyizle zifafa gönderilmesi mümkün ve caizdir. Çünkü, bir kadın evlendikten sonra, onun geçimini sağlamak kocasının görevidir. Ev temin etmek ve eve gerekli olan eşyayı sağlamak da bu görevin kapsamına girer. Ancak kızın ana-babası örfen böyle bir çeyiz hazırlamışlarsa, bunlar kızlarına ait şahsî mülk sayılır (en-Nisa, 4/4; Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, II,148).
Mâlikî mezhebine göre mehir kadına evlilikten önce teslim edilmiş olursa, bununla çeyiz yapması gereklidir (el-Cezîrî, el-Fıkh Ale'l Mezâhibi'l-Erbaa, IV, 291 vd.).
Günümüzde her anne ve baba sosyal seviyelerine göre, beldelerindeki örf ve adetlere uyarak, fazla borca girmeksizin, gelin olacak kızlarına çeyiz hazırlamayı selefimizin güzel adet ve ananelerinden görmekte ve kızlarının çeyizlerini kendileri hazırlamaktadır.
İslâm'da karı-koca arasında mal ayrılığı prensibi esas alınmıştır. Aile yuvası içinde kadın, çeyiz olsun, çalışma, miras vb. yollarla olsun kendisine ait malların mâliki sayılır. Kocası ona ait serveti, izinsiz kullanamaz. Kocanın ölümü veya boşanma hâlinde de kadın kendine ait çeyiz eşyasını ve diğer mallarını alır.
Nişan,Nişanlanma
Evlenme isteği üzerine verilen söz ile yapılan akit ve merasimler.
Nişan merasimi nikah sayılmaz. Evlenecek kadınla erkeğin birbirini daha iyi tanımaları, eksiklerin tamamlanması, öğrenim ve askerlik gibi bir kısım engellerin aşılması, resmî bazı formalitelerin tamamlanması, belli bir zaman tahsisini gerekli kılar. Yani söz kesilir kesilmez, hemen nikâh akdi yapmak çoğu zaman mümkün olmaz. İşte, sözle nikâh arasında geçen bu döneme "sözlülük veya nişanlılık" denir. Arapçada "hutbe" kelimesiyle ifade edilen bu müessese, sözlükte; kız istemek, söz vermek, söz kesmek ve nişanlanmak anlamlarına gelir.
İslâm'da, ömür boyu beraber yaşayacak olan eşlerin, evliliğe karar vermeden önce gereken tedbirleri alması, iyi düşünmesi gerekmiş ve bunun için de evleneceklerin görüşmesi âdet hâline gelmiştir. Ancak nişanlıların nikâhtan önce birbirlerine haram olduklarından dolayı görüşüp konuşmaları, beraber gezmeleri veya sohbet etmeleri caiz değildir.
Evlenecek eşlerin daha önceden birbirlerini görmeleri mümkün ve caizdir. Bakılacak yerler ellerle, yüz ve ayaklardır. Muğîre (r.a) bir kadınla evlenmek istemiş, Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine: "O kadına bak, çünkü bakmak yıldızınızın barışması için daha uygundur" buyurmuştur (Tirmizî, Nikâh, 5). Yine ALLAH'ın Elçisi, Ensar kadınlarından biriyle evlenmek isteyen bir sahâbiye; "Git ve ona bak, zira Ensar kadınlarının gözlerinde bazı göz kusurları bulunabilir" (Müslim, Mesâi)
İslâm dini dünürcülük safhası ile ilgili bazı düzenleyici hükümler getirmiştir. Bu yüzden, kadın, dünürcülere müsbet cevap vermiş, söz kesilmiş, nişan yapılmışsa, artık bu kadına bir başka erkek dünür gönderemez. Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünürlük göndermesin. Ta dünür gönderen ondan önce vazgeçinceye yahut kendisine izin verinceye kadar" (Buhârî, Nikâh, 45). Teklif kadın tarafından reddedilmişse, bu takdirde ikinci bir isteme caizdir. İlk teklif sahibi, ikincisine izin vermişse, bu takdirde ikinci teklif serbesttir.
İslâm hukuku, nişanlıları evlenmeye mecbur etmemiştir. Ancak meşrû bir sebep olmaksızın nişanı bozmak mekruh veya haram sayılmıştır. Nişanın bozulması halinde, daha önce mehir verilmiş ise, bunun iâdesi gerekir. Nişanlıların birbirlerine verdikleri hediyelere gelince... Bu konuda hîbeden dönme hükümleri uygulanarak, bunlar mevcutsa aynen iade edilir. Kullanılmış ve artık mevcut değilse birşey gerekmez. Şâfiîlere göre, hediyeler duruyorsa aynen, kullanılmış ve yokolmuşsa bedeli bakımından iade edilirler. Mâlikîlere göre ise, nişanlanma ve evlenme örf ve âdetin çok rol oynadığı bir saha olduğu için, hediyeler konusunda o beldenin örfüne uyulur. Örf kaidesi yoksa ve nişanı erkek bozmuş olursa, kadın verilen hediyeleri iâde etmek zorunda değildir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
SAAT VE TARIH
|
|
|
|
|
|
Bugün 38 ziyaretçikişi burdaydı! |
|